Dikizleme Günlüğü'nü dikizleyelim mi birazcık?
Neden Facebook’ta, Twitter’da, orada burada her
şeyi paylaşıyoruz? Dikizleme Günlüğü’ne bakalım:
Hal Niedzviecki
milyonlarca gerçek kesitle birlikte bize izlenimlerini aktarıyor. Bazı
anlatımları o kadar benimsedim ki, adeta kendim yazmış gibi hissediyorum. Şu
anlatıma bakalım mesela:
Karşı tarafta kim var, neden sevdiğimiz insanların
fotoğraflarını teşhir ediyoruz, ne diye durup dururken sağlık problemlerimizi
bütün detaylarıyla yazıyoruz, en beğendiğimiz 10 komedi filmini alt alta
sıralamamızın gerisinde yatan gerekçe ne? Bunu henüz bilmiyoruz. En önemlisi
de, sıradan bir paylaşım ile “abartılı paylaşım” arasındaki uçurumun henüz
farkında bile değiliz…
Paylaşım var, paylaşım
var. Bizim dikizleme günlüğümüz biraz daha sınırlı. Biz belki sadece
arkadaşlarımızla selfie’mizi çekip, Pazar kahvaltılarımızı çekip, müzikler
paylaşıp fikrimizi beyan eden iletiler yazıyor olabiliriz. Ama öyle örnekler
var ki, insan “daha ne kadar ileri gidebilirler” diye düşündürüyor. Örnek mi?
Aile içinde yaşadığı her detayı (evet, aklınıza gelen ve daha da fazlası) blogu
aracılığıyla an be an paylaşan kadın; kafasına taktığı kamerayla her saniyesini
canlı yayınlayan genç; intiharını an be an paylaşan çocuk ve niceleri… Dikizleme Günlüğü diyor ki, insanları
dikizleme kültürünün bir parçası olmaya iten 2 sebep var: Birincisi bir ruhun
diğer ruha ulaşma ve hayatın anlamını paylaşma çabası. Diğeri ise popüler
kültürün bize enjekte ettiği ilgi çekme ve farkına varılma arzusu... İnsanlar
artık “düşündüğüm, hissettiğim, yaşadığım her şey diğer insanlarınki kadar
kıymetli. Hepimiz aynı derecede ilgi çekiciyiz; hepimizde aynı derecede kafa dağıtma,
eğlenme potansiyeli var” diye düşünüyor.
Kısacası, fark edilmek
istiyoruz. Milyonlarca insanla aynı şehirde yaşıyoruz ve bir dakikalığına da
olsa bize ilgi gösterecek biri vardır diye düşünüyoruz. Dikizlemek bağımlılık
yapıyor ve bir kez başladığımızda durmak neredeyse imkânsız hale geliyor çünkü
özel anları “kamuoyuna duyurulur” formuna soktuğumuzu bir noktadan sonra
unutuyoruz. Zaten dijital kitle kültürü de itiraf etmemizi, içimizi dökmemizi
ve iletişim kurmamızı kolaylaştırmak için ne lazımsa yapıyor. Tek hamleyle
fotoğraf çekip saniyeler içinde Facebook’a yükleyebiliyoruz. Eskiden nasıldı
hatırlayın: Önce o fotoğraflar hafıza kartı ile bilgisayara yüklenecek; ondan
sonra upload gerçeklecek. Pazar gününün
en keyifli yanı gün içinde Cumartesi gecesi eğlencesinin fotoğraflarının teker
teker dökülmeye başlamasını beklemekti. Ama şimdi öyle mi? Her anımız
fotoğrafla, videoyla, kolajlarla, hızlı çekimle, yavaş çekimle, filtreli,
filtresiz, her şekilde dikizleme günlüğünün sayfaları arasında…
Dikizleme günlüğü foyaları meydana çıkarıyor
Dikizleme günlüğü
sayesinde devletin içki içen öğretmeni görevden uzaklaştırdığını; hocanın
öğrenciye “kanaat notu” kullandığını, kısaca kişilerin başlarına çorap
örebildiğini biliyoruz. Peki siz küçük dedikodular dışında dikizleme
günlüğünden nasibinizi aldınız mı? Benim karşılaştıklarımı sayayım mesela: Habersiz
iletiler yüzünden biten ilişkiler, paylaşılan screenshotlardan kanıtlar, eski
etiketlenen resimlerle ortaya çıkan hatıralar, gün yüzüne çıkan ihanetler… Bir
devir kapanıyor ve bir devir açılıyor.
İlişkiler, dikizleme günlüğünün elinde oyuncak oluyor. Foyalar bir bir
ortaya çıkıyor.
Dikizleme günlüğünün yaratığı dijital batıl inançlar
Benim sezaryene girerken
fotoğrafını paylaşan arkadaşım var ya, bence ötesi yok. Bir dakika, ötesi var:
Ambulansta yaralıyken selfie paylaşan arkadaşım da olmuştu. Peki dijital
paylaşım çılgınlığında en saçma şey sizce ne? Ben söyleyeyim, batıl inançlar.
Yani, henüz kara kedi resmi paylaşmaktan ya da merdiven altında foto koymaktan
özellikle imtina eden biriyle karşılaşmadım. Ama şununla karşılaştım: 40’ı
çıkana kadar yeni doğmuş bebeğinin fotoğrafını koymayanlar :) Aslında bizde gelenek
olduğu için evet nazar değmesin, hasta olmasın diye 40’ı çıkana kadar beklemeyi
anlayabiliyorum, ama fotoğrafları 41. gün koymak nedir? Anne olmadan bilemem
mutlaka, dolayısıyla eleştirmeye hakkım yok ama izninizle biraz gülebilirim,
öyle değil mi?
Dikizleme Günlüğü, Ayrıntı
Yayınları’ndan.
Sevgiyle kalın.
Irmak
Yorumlar
Yorum Gönder